Sanallaştırma, faydalı BT servislerin oluşturulmasında geleneksel olarak donanıma bağımlı olan kaynakların kullanımını mümkün kılan bir teknolojidir. Yeteneklerini birçok kullanıcı ve ortam arasında dağıtmış olması, fiziksel bir makinenin kapasitesinin tamamını kullanmanıza olanak tanır.
Daha pratik olması açısından, belirli amaçlar için kullanılmak üzere 3 fiziksel makineniz olduğunu düşünün. Bir tanesi e-posta sunucusu, bir tanesi web sunucusu olsun, sonuncusu da geri kalan (önceden var olan) uygulamalarınızı barındırsın ve her sunucunun kapasitesinin %30'u – ki bu oran sunucuların potansiyelinin çok altında- kullanılıyor olsun. Fakat eskiden var olan uygulamalarınız dahili işleriniz için önem arz ettiğinden, onları ve onları barındıran üçüncü sunucuyu korumanız gerekir, değil mi?
Geleneksel olarak, evet. Çoğu zaman özel sunucularda özel görevler çalıştırmak daha kolay ve daha güvenilirdi: 1 sunucu, 1 işletim sistemi, 1 görev. Bir sunucuya birden fazla görev vermek kolay değildi. Fakat sanallaştırma ile, e-posta sunucusunu bağımsız görevlerin çalışabileceği şekilde 2 eşsiz birime ayırabilirsiniz, böylelikle eskiden var olan uygulamalarınız bu birimlerden birine taşınabilir olacaktır. Aynı donanımı daha verimli kullanıyor olacaksınız.
Güvenliği aklınızın bir köşesinde tutarak, ilk sunucuyu tekrar bölümleyebilirsiniz, bu şekilde bu sunucu üzerinde bir görev daha çalıştırabilir olur– kullanım oranı %30'dan %60'a, sonrasında da %90'a çıkar. Bunu yaptığınız takdirde, boşta kalmış sunucular yeniden kullanılabilir duruma gelmiş veya tamamen çalışmayı durdurmuş olur, böylelikle sunucuların soğutma ve bakım maliyetleri azalır.
Sanallaştırma teknolojisinin kaynağı 1960'lara dayansa da, 2000'li yılların başına kadar büyük ölçüde kabul görmemişti. Sanallaştırmayı mümkün kılan teknolojiler – hipervizörler örneğin – birden fazla kullanıcının, toplu işlem (batch processing) gerçekleştirebilen bilgisayarlara aynı anda erişebilmesi için on yıllar öncesinden geliştirildi. Toplu işlem, iş dünyasında binlerce kez tekrarlanması gereken rutin işlemleri çok hızlı gerçekleştirebilen popüler bir hesaplama yöntemiydi (maaş bordrosu gibi).
Fakat, sonraki on yıllar boyunca, çok kullanıcı/tek makine sorununun sanallaştırma içermeyen çözümleri popülerliğini arttırdı. Çözümlerden biri işletim sistemi üzerinde kullanıcıların ayrı tutulması temeline dayanan zaman paylaşımı (time-sharing) idi – bu durum istemeden de olsa UNIX ve sonunda Linux gibi işletim sistemlerinin oluşumuna sebebiyet verdi. Tüm bunlar olurken, sanallaştırma büyük ölçüde benimsenmeyen bir teknoloji olarak kaldı.
Hızlıca 1990'lara gelelim. Bir çok şirketin, başka bir firmanın donanımında çalışmasına müsade etmediği, eskiden var olan uygulamalarını içeren, tek firmaya ait BT yığınları ve fiziksel sunucuları vardı. Şirketler BT ortamlarını daha az pahalı sunucu, işletim sistemi ve uygulamalara taşıdıkça, fiziksel donanımları gereğinden az kullanmaya başladılar – her sunucu 1 satıcıya özel görev çalıştırabilirdi.
Sanallaştırmanın tam olarak harekete geçtiği yer burası. İki problemin doğal çözümünü içeriyordu: şirketler sunucularını bölümleyebilecek ve önceden var olan uygulamalarını birden çok işletim sistemi türünde ve sürümünde çalıştırabilecekti. Sunucular daha verimli bir şekilde kullanılmaya başlandı (veya gerekmedikçe kullanılmadı), böylece, satın alma, kurulum, sunucuların soğutulması ve bakımı gibi maliyetler azaldı.
Sanallaştırmanın büyük çapta uygulanabilirliği satıcıya bağımlılığın azalmasına yardımcı oldu ve bulut bilişimin (cloud computing) temelini oluşturdu. Bugün sanallaştırma şirketler arasında oldukça yaygındır ve bu konuda uzmanlaşmayı sağlamak için özel sanallaştırma yönetimi yazılımlarına sıklıkla ihtiyaç duyulmaktadır.
Hipervizör olarak adlandırılan yazılımlar fiziksel kaynakları sanal ortamlardan ayırır (tabii ki bu kaynaklara ihtiyaç olması durumunda). Hipervizörler, işletim sisteminin üzerinde de yer alabilir (örneğin bir laptopta) veya direk olarak donanım üzerine de kurulabilir (örneğin bir sunucu), ki çoğu işletmenin sanallaştırdığı şey budur. Hipervizörler fiziksel kaynaklarınızı alır ve sanal ortamların kullanabileceği şekilde ayrıştırır.
Fiziksel ortamdaki kaynaklar ihtiyaca göre birçok sanal ortam oluşturacak şekilde bölümlendirilir. Kullanıcılar sanal ortamla etkileşime girer ve hesaplamalarını yapar (genellikle bu ortamlar misafir makine veya sanal makine olarak adlandırılır). Sanal makine fonksiyonları tek bir veri dosyası gibidir. Ve bir çok dijital dosya gibi, onlar da bir ortamdan başka ortama taşınabilir, taşındığı ortamda açılabilir ve burada da aynı şekilde çalışması beklenir.
Sanal ortamdayken bir kullanıcı veya programın fiziksel ortamdan ek bir kaynağa ihtiyaç duyması halinde hipervizör fiziksel ortama bu konuda bir istek gönderir ve değişiklikleri önbelleğe alır – tüm bunlar olması gereken hızda gerçekleşir ( özellikle istek KVM tabanlı açık kaynak bir hipervisörden üzerinden gönderilmişse, ayrıntılı bilgi için lütfen bakınız: KVM nedir?)
Dağınık halde bulunan veri tek bir kaynak üzerinde toplanabilir. Veri sanallaştırma, işletmelerin veriyi dinamik olarak tedarik edebilmesini mümkün kılar ki bu birden fazla kaynaktan gelen verinin bir araya getirilebilmesi, yeni veri kaynaklarının kolayca barındırılabilmesi ve verilerin kullanıcının ihtiyacına uygu hale dönüştürülebilmesi demektir. Veri Sanallaştırma araçları (örneğin Red Hat JBoss Veri Sanallaştırma) birden fazla veri kaynağını ele alabilir ve bunları tek bir kaynak gibi işleyip, gerekli olan veriyi – gerekli formda – herhangi bir kullanıcıya veya uygulamaya doğru zamanda iletir.
Daha ayrıntılı bilgi için bu bağlantıyı tıklayın.
Kolaylıkla işletim sistemi sanallaştırma ile karıştırılabilen – tek bir makine üzerinde birden fazla işletim sistemi konuşlandırmayı sağlar- ve masaüstü sanallaştırma simüle edilmiş masaüstü ortamlarının yüzlerce fiziksel makineye aynı anda dağıtılması için merkezi bir yöneticiye veya otomatize edilmiş bir yönetim aracına olanak tanır. Her bir makinenin fiziksel olarak kurulumu, yapılandırılması ve güncellenmesi gereken geleneksel masaüstü ortamların aksine, masaüstü sanallaştırması tüm sanal masaüstü ortmalarında yapılandırma, güncelleme ve güvenlik kontrollerinin toplu halde yapılabilmesini mümkün kılar.
Daha ayrıntılı bilgi için bu bağlantıyı tıklayın.
Sunucular yüksek hacim gerektiren özel görevleri işlemek için tasarlanmış bilgisayarlardır ve tabii ki diğer bilgisayarlar gibi – örneğin dizüstü ve masaüstü gibi- diğer bir çok görevi de yapabilirler. Bir sunucuyu sanallaştırma birçok özel fonksiyonu kullanabilmeyi sağlar ve bölümlendirmeyi gerektirir ki bu da bileşenlerin birçok fonksiyonda kullanılabilmesini sağlar.
Daha ayrıntılı bilgi için bu bağlantıyı tıklayın.
İşletim sistemi sanallaştırması çekirdekte (işletim sistemlerinin merkezi görev yöneticisi) gerçekleşir. Linux ve Windows ortamlarını yan yana çalıştırabilmenin kullanışlı yollarından biridir. İşletmeler aynı zamanda bilgisayarlara sanal işletim sistemleri de ekleyebilirler ki bu durum:
Daha ayrıntılı bilgi için bu bağlantıyı tıklayın.
Ağ fonksiyonlarının sanallaştırılması bir ağın anahtar fonksiyonlarının (örneğin dizin hizmetleri, dosya paylaşımı, IP yapılandırması gibi) ayrılabilmesini sağlar ki bu da ayrılmış fonksiyonların ortamlar üzerinde gereken dağılımı yapabilmeyi mümkün kılar. Yer aldığı fiziksel ortamdan bağımsız olan belirli özelliklere sahip yazılım fonksiyonları yeni bir ağ oluşturmak üzere bir araya getirilebilir ve farklı bir ortamda görevlendirilebilir. Ağ sanallaştırma birden fazla bağımsız ağ oluşturmak için gereken fiziksel bileşenlerin sayısını azaltır- örneğin anahtar (switch), yönlendirici (router), sunucu, kablo ve dağıtıcı (hub) – ve özellikle telekomunikasyon sanayide oldukça yaygındır.
Daha ayrıntılı bilgi için bu bağlantıyı tıklayın.
Kaynak: Red Hat
Yorum Ekle (giriş yapın) |